30 Aralık 2011 Cuma

Ne güzel hayallerdi...

 Beraber palyaço olup çocukları eğlendirmeye gidecek ve huzur evlerine gidip yaşlılarla dans edecektik. Balonlar alıp uçuracaktık bulutsuz gökyüzünde leke olacaktık. Sonra kendi uçurtmamızı kendimiz yapacaktık sen çıtaları birleştirecektin ben de üzerine defter yüzü gerecektim. Rengarenk olacaktı. Bulutlu günle uçurup renk katacaktık gökyüzüne. Bir gece İstanbul sahilinde sabahlayıp Kız Kulesine aşık olacaktık, Galata Kulesini izleyecektik. Dalgaları dinleyip, boğazın kokusunu soluyacaktık. Gökyüzünde yıldız olursa eğer Küçük Prensi arayacaktık acaba hangisinde diye, kavga bile edecektik. Sonra ben üşüyecektim sen bana sarılacaktın Bir kitap alacaktık ve beraber okuyacaktık her sayfaya bir kelime yazacaktık. Otobüs yolculuğu yapacaktık cam kenarı hep benim olacaktı. Tasarımlarımızı yapacaktık. Bir de köpek alacaktık yavru ben büyütecektim onu

    Şimdilerde tek başıma gidiyorum çocukların yanına. Tek başıma aşık oldum Kız Kulesine ve tek başıma her sayfaya kelimeler yazıyorum Otobüste cam kenarları yine benim kafamı cama dayamak için

27 Aralık 2011 Salı

Uzağa daha uzağa…

Nefesi kesildi ilk önce, arkasından kalp atışları yavaşladı, sonra birden hızlandı ve en sonunda durdu. Gözleri kapandı, teninin rengi gitti, buz gibiydi artık insanlık… sevgi, umut, mutluluk her şey onunla gitti…
İnsanlardan olduğunca uzağa zira kendimden de kilometrelerce uzağa, zihnimden, duygularımdan, düşüncelerimden, aslında ruhumdan uzağa, ama hep uzağa…
Hatırlamıyorum ne zamandır, bilmiyorum neden ama sormak istiyordum 1 defa da olsa sen hiç kendini bekledin mi?
Saatlerdi ilk önceleri, sonra günleri bekler oldum bu gün olmadı ama yarın dedim hep. Sen hiç kendi gözlerinin içine baktığında kendini unuttun mu? Nefes alışımda seni hissetmedim belki, hissedemezdim ya… Ama bir şey vardı ki seni aklımdan çıkarmayan sanki senden öte belki bana da uzak. Ben sadece seni bekledim aslında. Hani bana güldün ya o akşam, ablam da vardı yanımızda. Hani güldün gözlerime gözlerinle sadece 1 saat. Yürüdük seninle sadece 5 dakika. Biliyor musun ben o yoldan bir daha öyle yürüyemedim. Senin sesinle, kokunla, gülüşünle… elini bile tutamadım hiç çok garip geldi anlattığım insanlara. Keşke gelmeseydin o gün keşke benimle konuşurken kızarmasaydın, keşke gözlerimin içine o denli bakmasaydın, beni sarhoş etmeseydin denizinle… Nefesimi kesmeseydin kokunla. Biraz olsun acıyıp da beni bana bıraksaydın. Olmaz mıydı?
Mesela demeseydin artık bir sevgilim var diye. Seninle arkadaş kalalım demeseydin bari. En azından daha 1 hafta önce bana hayatım demeseydin. Biz neydik peki, cümlelerin neydi? Sen o kelimelere paha biçebiliyor muydun? Hani şu her sabah ve günün birçok anında bana benim için yazdığını söylediğin cümleler… Ben ağzından çıkan hiçbir kelimeye paha biçemedim biliyor musun? Söylediğin her şeyi dün gibi hatırlıyorum köpeklerimizi, tasarımını yapacağımız karavanları, iş yerimizin içindeki evimizi, sadece birbirimize vereceğimiz kalbimizi…
Ben seni aylarca bekledim sen geldin ama ben isteyemedim lanet olası gururumu hiçe sayamadım. Ama ben seni yine de bekledim bilmiyorsun sen. Yanından her geçtiğimde bırakma beni dedim ama sen duymadın hiç. Çabuk gel diye her yanımdan geçişinde 2 damla yaş döktüm arkandan. Aylarca bekledim gel de zorla beni kendine, zorla beni sevgine diye ama sen hiç bilmedin bunları…
Senden tek bir isteğim var hani şu benden aldığın diğer yanım var ya postayla gönder misin? Başka birisini sevmek istiyorum artık seni unutmak istiyorum dermanım kalmadı deniz kokulum, yitmeden daha da dağılmadan gönder ne olursun…

22 Aralık 2011 Perşembe

Kadın - Erkek

 Kadın :
Aynaya baktığımda gördüklerim hiç hoşuma gitmedi. Bu gün 2 sefer daha oldu bu: birisi arkadaşlarla oturduğum kafenin lavabosunda, diğeri de eve giderken otobüsün camındaki yansımada
Filmlerde olurdu hep bir kadın/adam geçerdi aynanın karşısına kendi gözlerinin içine bakardı ve o en acınası ifadeyle kendi anlamsızlığında takılı kalırdı, çoğu zamanda hayatın kendisine kattığı o izlere dokunur, o anıları tekrar yaşardı. Ölümlerden, doğumlardan, en mutlu ve en kahrolası zamanlardan kalan çizgiler, her dokunuş ve her hissediş kavururdu içini sanki. Zaman, artık özgürdü sadece kendisi olurdu çünkü aynasının karşısında. Gülerken ayrı çizgiler, suratını asarken ise yine aynı çizgilerin yön değiştirişi
Elimi yıkıyordum hastaneden geldim çünkü, bir an aynaya bakakaldım. Kimsin sen? dememek için kendimi tutarken gözlerim sormuştu bile kim olduğunu aynadakine. O da bilmiyordu ki kimdi, artık neydi. Hissedemediğimi fark ettim o an. Sadece baktım çünkü yabancıydım kendime bile. Bir saat önceki halimi hatırlıyorum da kendimi zor tutuyordum bayılmamak için
Ve dokundum ıslak ellerimle, bu günden bana kalan hatıraya

Erkek: 
Beyaz kağıda döktüm suretimin yanılsamasını
Baktığımda hatırlayabileyim diye kim olduğumu
Zamanın sinsi anları, yaşanmışlıkların verdiği hüzünler unutturdu kendimi kendime.
Buruşmuş bir sima karşımda gördüğüm içimi acıtan.
Ahmak zamanları yaşamaya vazgeçtim hafızası silinmiş varlık sahamda...

Kadın : 
Artık tüm aynalar ve yansımalar yasak bana, yabancısı olduğum bir suret var ki acıtır...

Erkek: 
O suret gecelerin koynuna iter beni
Beynim bilinmezlere gebe, aldı kalemi eline...
Gecenin serzenişlerine hiçlenmeyi ekler çürümüş yakarışlarla
Üşüyen düşlerime bir pabuç giydirmek için
Tanıyamaz oldum yıllarını kaybetmiş haykırışlarımı
Eşvakit yüzümü...

Kadın : 
en çok gördüğüne, en çok baktığına bu denli uzak kalmak nasıl bir zamandır
en çok dokunduğun yüz, bu kadar mı bilinmez parmaklarına
bu denli mi acıtır çizgiler yüzünü?
yüzündeki her çizgi kalbindede mi kaldı yoksa?

Erkek : 
Senli  zaman dilimlerime sifon çektim artık
Sen kırıntılarının baş ağrılarıma sebebiyetini siliyorum umarsızca
Varoluşsal hissiyatları yakalamaya çalışıyorum umutsuz lahzalarda....

Kadın :  
Uzaklara gitsende, uzaklara atsanda ya giderken götürdün
yada zaten benimle attın kendini de
kandırma kendini umarsız hayat katrelerime destek ol
gitmeme izin verme, gidersem dönemem...

Erkek :  
En aciz yakarışlarımla sesleniyorum ürperen her hücrene
Gitme...
Ilık gecelerin bitap düşmüş düşleriyle sesleniyorum
İkileminde kalmış hayat ve ölüm ile sesleniyorum sana
Gitme yar....

Kadın :
Sende gitme bedeninden o zaman,
Bırakma ruhunu sensiz seni bensiz...
Gidemem böyle eserken rüzgar,
Böyle iterken beni sana, gidemem...
Ancak koşarım sana, elimden geldiğince, eline varıncaya elim...

Erkek :
Bedenimi ruhumla senle bırakıp terk eylemiştim
Sende kalsın göreceli eksikliğim , varoluşsal hissiyatlarla
Sende olsun ki varoluşsal hissiyatlarım sonsuzluğa ulaşsın
Sen ve ben aynı zaman dilimine düşemiyoruz sonsuz hislerimiz ile...



                                                                                        Fatma Sönmez- Özkan Kutlu

14 Aralık 2011 Çarşamba

Zamanın zamansızlığıyla içimden gelenler...

 Hayat mı bana zor. Yoksa hayat zaten zor da ben mi çok önemsiyorum bu durumun bendeki etkisini
Nefes al sonra da ver. Al ver.. Nefes almak uzunca bir süredir hiç bu kadar zor olmamıştı. Ciğerlerimdeki ve kalbimdeki iğne yumağını biri alsın
Kurtulamıyorum. Tek başıma yapamıyorum anladım. Benim omuzlarım bu yükü taşıyacak kadar kuvvetli değil ki. Spor da yapmadım hiç. Sağ kolumu 7 yıl önce kırdım da zaten pek güçlü değil. Aslında sol yanım da incindi.
Baksana yürüyen cenazeyim, biraz daha iyi davransalar ya...

6 Aralık 2011 Salı

Aynalar...

Aynaya baktığımda gördüklerim hiç hoşuma gitmedi. Bu gün 2 sefer daha oldu bu: birisi arkadaşlarla oturduğum kafenin lavabosunda, diğeri de eve giderken otobüsün camındaki yansımada…

Filmlerde olurdu hep bir kadın/adam geçerdi aynanın karşısına kendi gözlerinin içine bakardı ve o en acınası ifadeyle kendi anlamsızlığında takılı kalırdı, çoğu zamanda hayatın kendisine kattığı o izlere dokunur, o anıları tekrar yaşardı. Ölümlerden, doğumlardan, en mutlu ve en kahrolası zamanlardan kalan çizgiler, her dokunuş ve her hissediş kavururdu içini sanki. Zaman, artık özgürdü sadece kendisi olurdu çünkü aynasının karşısında. Gülerken ayrı çizgiler, suratını asarken ise yine aynı çizgilerin yön değiştirişi…

Elimi yıkıyordum hastaneden geldim çünkü, bir an aynaya bakakaldım. “Kimsin sen?” dememek için kendimi tutarken gözlerim sormuştu bile kim olduğunu aynadakine. O da bilmiyordu ki kimdi, artık neydi. Hissedemediğimi fark ettim o an. Sadece baktım çünkü yabancıydım kendime bile. Bir saat önceki halimi hatırlıyorum da kendimi zor tutuyordum bayılmamak için…

Ve dokundum ıslak ellerimle, bu günden bana kalan hatıraya…

07.12.2011-01.04

2 Kasım 2011 Çarşamba

Ben kimim

Fazlaca içindeyim düşüncelerimin. Fazlaca uzaktayım duygularıma. Düşüncelerim bana nefes aldırmamaya başladı tekrardan. Soluksuz bir gecenin koynundayım çaresiz. Bilinmedik bir nota kulaklarımda cereyan ediyor. Bulutlu zamanı daha da kapatıyorum hislerimle. Karamsarlığa itiyorum hayallerimi istemsizce.
Yine dans ediyor kelimeler kafamda ve yine anlatacak kimsem yok yanımda. Sadece bir kalem ve bir kağıt kalıyor düşüncelerimi kusmaya. Boğuyor ruhumu harfler, kelimeler, anlamsız cümleler. Anlamsız mıydı gerçekten. Dinleyecek kimse bulamadım. Aramadım aslında anlatmak için. Kendimi kendime teslim ettim her zamanki gibi. Kendime mahkumdum aslında. Bir gitaristin sadece gitarı vardır ya anlatacaklarını dinleyen benim kimim vardı? İyi değilim yazacaklarımı okutacak kadar. Çizemiyorum duygularımı kağıtlara kifayetini yitirmeye başladı yine çizgilerim. Ezbere gidiyor duygularım kalemimle aynı çizgilerle doluyor kağıtlarım aynı darbeler, aynı dans hiç bilinmedik hareketlerle…
Boş sokaklardı huzuru getiren, boş anlardı yürürken bir sürü insanın içinde ve bomboş gelmeye başladı bakışları insanların. Bu boşluklar kumpanyasında dolu olan hislerim vardı anlatamadığım ve anlatamayacağım sanırım gerçekten ne düşündüğümü. Sahi? Ben gerçekten ne düşünüyorum? Ne hissediyorum? Hissediyor muyum yada…
Iskaladığım anlar, yitirdiğim insanlar, tiksindiğim duygular ve yaşamaya mecbur bırakıldığım hayat parçaları. Yitiremiyorum sizleri, en sevdiklerimi bu kadar kolay yitirebilirken…
Ben bir beceriksizim hislerini bile söyleyemeyen, ben sadece bir kadınım duygularımı anlatamayacak kadar beceriksiz ve biliyorum ben sadece bir insanım yanlışlardan kaçmaya çalışırken tam da kucağında bulduğum…

Kurmaca

Canım sıkıldı yine
İçim acılarla dost bu gün de,
Tek uğraşım insanlara;
Bakıyorum yine ne yapıyorlar diye...


Bir çocuk,
Ağlamaklı gözlerle ve miskince geçti yanımdan az önce

Bir kadın,
Kucağında yavrusu elini açmış insanlara

Bir adam,
Eli kafasında gidiyor dalgın dalgın

Bir kız,
Gözyaşlarından, akan makyajına inat dimdik yürüyor

Bir çift,
Elele geçerlerken yanımdan ben sarhoş oldum aşklarından

Bir liseli,
Eteğini kıvırmaya çalışıyor çaktırmadan kimselere

Bir Ali, bir Adnan, bir Selman,
Sigaralarını içiyorlar oradaki bankta

Bir kadın,
Heyecanla daha doğmamış çocuğuna elbise alıyor

Bir amca,
Çayını yudumlarken bir yandan da tavla oynuyor çocukluk arkadaşıyla

Bir ben,
Bu kalabalıkta, bu karmaşada
Yalnızlığın doruğunda
Kendimden kaçmak için belki
Belki de reddetmek için kalbimi
Kalbim her acıdığında aklım delice kızarken
Her seferinde mahcup kalbim
Her seferinde incinmiş
Yağmurda ıslanmış ve rüzgar çıkmış
Hasta olmuş
Kandırılmış
Oyuncak edilmiş

...

Hep mi ben konuşacağım. Biraz da sen anlat... Hep benim derdimi sen dinledin beni. Az biraz da sen konuş ne olur sanki. Bıktım artık hep anlatmaya, biraz da sen anlat ben dinleyeyim. Sıkılmadın mı benden? Yine huzursuzum ben ama anlatasım yok. Sen anlat, şimdi de sen anlat. Susma ne olur. Senin hiç derdin yok mu? Hiç sıkıntın yok mu? Hep sana anlatırlar, kimse dinlemez olmuş seni. Oysa ki puslusun şimdi. Ne oldu? Canın mı sıkkın yoksa? Üzüldün mü yoksa birşeylere, aşık mı oldun yoksa? Anlatamadın mı derdini biz insanlara. Sustum bak, dinliyorum seni sadece bir kaç kuş sesi, köpek sesi, bir de uzaklarda arabanın motorunun sesi geliyor. Sen neden konuşmuyorsun. Söz kimseye anlatmayacağım söylediklerini.

Sisinin nemi tenimi yumuşattı, rüzgarın nazikçe okşadı saçlarımı. Yoksa incittiler mi seni bilmeden yada bilerek mi? Seni de çok üzdüler değil mi? Sen günü bitirince herkes uyumaya başladı yine. Üzülüyor musun? Sakın üzülme bak ben seninleyim yine. İki dost gibiyiz her zaman olduğu gibi...

Sen hiç konuşmadın yine ben konuştum hep. Anlıyorum seni, belkide hiç anlamıyorum söylediklerini. Sessiz haykırışlarını. Belki de en çok ben anlamıyorum seni. Ama anlatsan ne güzel olurdu...

Susma gece, bir sen susma ne olur. Unutma beni hiç. Ben unutmayacağım seni... Gece? Sende mi uyudun yoksa? Huzuruna ihtiyacım var... Konuş benimle ne olur, kollarında huzuru bulmaya geldim. Sen sussan da, ben seninleyim...

...

Toplasan 40 ederdi belki yüzümü güldürdüğün gün sayısı
Baksan ben senin hiçbirşeyindim
Sende benim hiçbirşeyim
Bir sokak vardı başında seni hayal ettiğim
Nereden baksan 1 saat birlikteydik
Utangaç tavırlarını, sürekli gülümsemeni komik buldum demiştim
Düşünüyorum, her sana baktığımda gözlerini kaçırış sebebini
Bulamıyorum başka bir cevap
Aklımda yalancı bakışlarını saklayışın yankılanıyor
Bana dair yazdıkların
Benim için söylediklerin...
Dizelerin, mısraların, hayallerin...
Bize dair hayallerin, yıktı hayallerimi
Sakınır oldum o yere gitmeye,
O mısraları okumaya
Söylediğin şarkı çınlar bazı bazı kulaklarımda...
Yalandan seviyordun beni
Yalandan inanmadım aslında ben sana
Yalanlarım doğrularının karşısında saf kaldı
Özür dilemeliyim oyununa inandım
Özür dilemeliyim belki güvendim
Aslında sadece güvendim
Topluyorum da 40 günde bitiremedim içimin acısını.

...

Eski;
Hikayeler var unutulmamış işlemiş yüreklere,
Hatıralar var atılmamış biriktirilmiş köşelerde,
Dostlar var hatırladıkca tebessüm eder dudaklar,
Acılar var iz bırakmış hayatlarda...
Kalan aşklar var konu olmuş romanlara, şiirlere, şarkılara,
Kalmış bir aşk var aldanmamış yeni sevgilere,
Birisi var bekler gelecek olanı...
Eskiye hasret, eskiye hayran, eski bir ben varım yeni gelişinle...

Yalnız

Küçük bir çocukken oyun oynamaya başlar hayat insana kardeşin yoktur belki. Belki de vardır ama yok dan bir farkı yoktur o zaman bütün oyunlarının tek kişilik oyuncusu senaristi ve yönetmeni olmaya başlarsın. Büyürsün yavaş yavaş anlatmaya çaşığtığını dinleyen azdır yada anlayan kimse bakmıyordur senin baktığın aralıktan hayata. Senin anlamlar yüklediğin o minicik kağıt parçası bir başkası için çöp gibi fırlatılıp atıldıysa o zaman başlarsın belki birşeylerin ters gittiğini anlamaya. Suskunlaşırsın çoğu zaman sen bile kendini çözemezken insanların seni anlamasını beklemekten vazgeçersin usul usul. Seninle olan şeyler çoğu zaman kulaklığındaki müzik, odandaki kitaplar olur. Senin anlatabildiğinde kaleminin her darbesiyle şeküllenen kağıt olmaya başlar yazılarını biriktirdiğin ciltli o küçük defterindir belkide artık senin mahremin haline gelmiştir bile. sakınırsın kimseye göstermek istemezsin. Büyüyorsundur, hayata kayıplarla devam etmeye başlarsın, çocukluk arkadaşını kaybettiğinde annen bile anlamamıştır belki seni. Sokaklara atarsın kendini, ağlarsın deli gibi kimse anlamazken seni sırtını yasladığın duvarda bulursun desteği... onun verdiği soğukluk rahatlatır seni. İnsanlar yüzüne sebepsiz boşlukta bakarken sen hıçkıra hıçkıra ağlarsın yaşamanın nefes almanın zorluğuyla... ve kayıpların devam edeceği gerçeğini öğrenmiş olmanın verdiği acıdır belki zor gelen... her seferinde biraz daha yalnız kalmak...
Sonra seversin belki sevginin karşılıksız çıkması bir kez daha yalnız bırakır seni. sonra unutursun onu da yada onun gibi birşey işte. devam edersin hayallerin vardır geleceğine dair. kendi yolunu çizmişsindir belki yapmak istediğin ile sana yaptırılan arasında dağlar kadar fark varken yalnızlık seviyen hızla yükselmeye başlamıştır anlarsın... Bak yine sevmeye başlıyorsun, belki diyorsun içimde kirletmeden sakladığım bu sevgiyi verebilrim ona diyorsun ve sonradan anlıyorsun senin baş kahramanın yapmaya çalıştığın adam kendi oyununda gecikmiş bir oyuncu yerine bir süreliğine seni kullanmış. Bak bir kademe daha yalnızsın artık. Peki şimdi diyorsun bakıyorsun hayatına, evet biraz hastasın da artık, kalp ritmin hiç normal değil hayat gibi. Ani bir terkedişle acı vereceğin insanları düşününce kendini soyutlamaya çalışıyorsun biraz daha ve düşününce gerçekleri seni seven insanları, sevdiğin onca insanı korkuyorsun yaşamaktan da ölmekten de... Artık ikilemde kaldın, korktuğun her şey adına ne yapacağını bilemezken düşünürsün uzunca süren yalnızlık köşelerinde...
Evet ailen vardır, evet canın ciğerin dostların vardır. Uykuya dalmak için gözlerini yumduğunda yatağını paylaştığın insan bile uykunda seni koruyamıyorsa, işte o zaman bil ki herkes yalnız bu hayatta...

Yol Üstü

belki bir durak kahvecisi,
belki yol kenarındaki bir banktım.
gelenlerin bir soluk aldığı,
demli bir yudum çay ile rahata erdiği,
bazen ağlayıp yakardığı
bazen de derdine derman aradığı...
edebiyle gitmesini bildiler gelenlerden bazıları,
kırmadan, incitmeden küçük bir tebessümle...
bazılarıysa yaramaz çocuk edasıyla,
isimlerini kazıdılar yüreğime,
canımın acıyacağını bile bile
ve ben sadece bir duraktım, sadece bir bank yol kenarında
senin de gelip gittiğin,
senin de ismini kazıdığın...

...

Satılık bir yüreğim var beş para etmeyen
bitmeyen bir umudum var terk edilen yokluğa
içimde bir ben var tutkun hayata
taşıdığım bir ruh var canına küskün

sırdaş

yolunu kaybedenin kedi köpek olurmuş sırdaşı ya
yolumu kaybettirdin
köpekler daha çok benimle artık
gözlerime dolu dolu bakar oldular
dizimin dibindeki tatlı huzur olmaya başladılar
ihanet yok, aldatma yok, kandırma yok
birazcık fazla kraker için yaramazlık
daha fazla oyun için inat..
hepsi bu...

Hiç bir şey bilmiyorsun

sadece susabilmek isterdim olanlara
susabilmek sana
susabilmek feryatlara
sadece inanmak isterdim mutluluğa
inanmak çocukça
çocukça masum kalmak, sevmek
sadece gülebilsin isterdim gözlerim
ilk güldüğüm an gibi yalana
yalandan bakmasın gözlerim
yalandan gülmesin dudaklarım
yalandan sevinmesin yüreğim
ve sadece sevmek istedim
sevginin asaletine inanarak
sevginin gücüne aldanarak
sevginin sözlerine kanarak
sadece aldığım nefese doymak
attığım kahkahaya inanmak
sevgine kanmak
ıslak gözlerimi kurutmak
kalbim...
yine sancılı, içim yine buruk
nefesim yine kesik
sen bilmiyorsun, ben... yine üşüyorum...

Palyaço 2

 gözlerinin etrafında boya kalmadı artık
boyalarla beraber tüm sihir de çekti gitti...
yüzünün çıplaklığında buruk bir dudak
kısık ve şişmiş gözler var uzun zamandır.
bir burnunun kızarıklığı gitmedi, bir de ağlak kalbi
bir acılar bırakmadı onu, bir de gecelerin sessizliği

sandığın kilidi açılmış...
gökkuşağının renkleri peruk çıkmış
o kocaman ayakkabılar çıkmış
yaramaz çocuğun şeker lekesi yaptığı kıyafeti de diğerlerinin yanında
bir hikayenin en silik karakterinin sessizliğiyle,
hepsi sandalyenin üzerinde mağrur, boynu bükük...

Palyaço

O gülüyor ama bedeni değil, tenindeki boya gülüyor
O damla boyadan ibaret zannederken biz, içi de kan ağlıyor
Ve onu nasıl mı anlarsın?
O burnu takıp, o peruğu geçir kafana
Sen ağlarken insanlar kahkaha atsınlar
İşte o anda salt yalnızlığına gömüldü bir palyaço..

10.04.2011
23.50

Karnaval Bitiyor

Görmüyor musun?
Farketmiyor musun?
Canımı acıtıyorsun...
Bu gece çok üzdün beni
Tüm fişeklerini bitirdin...
İçimi delik deşik ettin.
Şimdi sende ağlıyorsun.
Yarına hiç bir şey kalmadı değil mi?
Bilerek bırakmadın değil mi?!
Toplamışsın eşyalarını içimin odalarından.
Ağla ya ağla!
Hani sen beni terk edemezdin?
Karnaval zamanı bitti yarın gidecekmişsin
Neden sen söylemedin bunları bana
O yaramaz pinokyodan mı öğrenecektim gerçekleri
Beni terk edişini...
Susmasana!
Çıkarmıyorsun artık ne peruğunu
Ne de kırmızı burnunu
Hani gitmeyecektin?
Beni yalnız bırakmayacaktın
Bu sefer silmeyeceğim gözyaşlarımızı
Bu sefer gitmene izin vermeyeceğim
Seni diğer karnaval zamanına kadar
Ruhuma hapsedeceğim

Karnaval bitiyor ya
Bak herkes toparlanıyor ya
Bu sefer ben bencil olacağım kırmızı burun
Bu sefer seni ben göndermeyeceğim hiç bir yere
Muhtacım sana
Muhtacım varlığına
Gönderemem affet...
Gidersen
Sende gidersen...
Gitme! Öldürme sensizliğinle
Prangala ruhlarımızı
Beynim yanıyor
Kalbim acıyor
Sensizlik...
Seninleyken bile
Korkutuyor...

Karnaval zamanı

KARNAVAL ZAMANI

Yaşamak bu kadar kolay geliyorken etrafımdakilere,
Nefes almak bile neden zor gelir ki bana.
Yok. Yanlış anlaşılmasın,
Her zaman böyle değilimdir aslında.
Geceleri, sadece geceleri...
Her gece de değil aslında...
İçimdeki yaraları, yenilmişliklerimi, terk edişlerimi
Kaşıdığım gecelerde bir garibim işte.
Geliyor o gecelerde yanıma
Farkettirmeden giriyor düşüncelerime
Yüreğimi alıyor ellerinin arasına
Bir çocuğun balonu sıkması gibi
Bilmeden sıkıyor patlayacağını
Canımın acıdığını hissetmiyor bile
Yorgun düşüyorum
O yine de beni azarlıyor,
"Karnaval zamanı geldi." diyor.
Aldırmadan bana, bakıyor keyfine
Havai fişeklerini patlatıyor içimde
"Kim olduğumu, ağladığımı biliyorsun." diyor.
Ne kırmızı burnunu, ne de peruğunu takıyor artık
Sadece boyalarını silmiyor yüzünden.
"Aynaya bakmaktan korkuyorum." diyor.
Gülen boyalarını görmek istiyormuş...
Ama izin vermiyor benim gülmeme
Başladı yine gösterisine
Patlatıyor içimin odalarında fişeklerini.
Canımı acıtıyor farketmiyor bile.
Yorgun düştüm şimdi, gözlerim kızardı ağlamaktan...
"Sen yine ağlıyorsun diyorum." cevap yok!
"Konuş benimle." diyorum
Cevap yok!
"Konuş! Konuşsana işte!"
"Hadi seni dinliyorum."
"Seni" diyor, "Çok acıttım" biliyorum diyor.
"Ama ne yapayım" diyor
"Neyi ne yapacaksın? Anlat!"
"Benim gibisin." diyor.
"Kendimi görüyorum sende." diyor.
"Bir seninle mutlu olabiliyorum." diyor
"Ama benim yüzümden ağlıyorsun" diyor.
"Seni bırakmak mı zor?
Yoksa kalıp gözyaşlarını biriktirmek mi zor?" diyor.
Bakıyorum, bakıyor...
Gözyaşlarımı siliyorum.
Gözyaşlarını siliyor.
Aynadaki palyaço! Asıl seninle tamım.
Gitme!

02.45 01.06.2011
ftmsnmz

Kadın-Erkek

ERKEK:
Ben hic kımseyım. Peki sen biri misin ?

KADIN:
Bazen çocukdaki tebessüm
Bazen ağlayan gözdeki 'yaş'ım
Daha da çok ben sadece kendi ruhuyla yaşamayı öğrenmiş bir bedenim... 
Yazayım bunu bir kenera.

ERKEK:
Pekı bunu yazacaksın ama hangı kenara ?
Kalbımın kenarına yaz.
Benım kalbımde bazen kucuk bır cocugun kalbi gibi küçük
Bazende elinden şekeri alınan çocuğun gözyaşları gibi gerçektir..
ve daha da gercek olan bu orospu hayata karşı ayakta durmayı öğrenen bir ruhu'm..
Bedenim kayıp..

KADIN:
Kayıp bir bedenin kalbini nereden bulayım
Bulduğum kalbe nasıl işleyeyim
Akan kanı nasıl yapayım da ziyan etmeyeyim
Acıyan tarafın bedenin mi olacak
Ruhun mu yanacak daha çok?

ERKEK:
Kaybolan bedeni bulmak mı korkun ?
Bulduğun bedene girmek istemeyişinden mı bu şaşkınlığın.
Bedeni bulduğun anda yanacak olan ikimiziz ki.
Daha çok biz yanacağız..
O zaman sen söyle acı nedir bilir misin?
söyle gücün var mı?
Acı sensin acı benim acı biziz.
söyle acıyı silebilir misin?

KADIN:
Korkum kaybolan bedeni ölü bulmak
Bulduğum ölüye hayat verememek
Hayatımı vermeye çalışırken ikimizi de yok etmek
Hoş! Yoksan yok olsun ruhum bedenimden
Her kalbim sıkıştığında akan gözyaşlarım da acı
Çaresizliğin isyanında acı
İmkansızlığın feryadında acı
Acı içimde
Acı kalbimde
Acı beynimde
Acı gidip de dönmeyende
Ancak o ruha koyan siler o acıyı
Affet gücüm yok acını silmeye

ERKEK:
İnanmıyorum ! Affetmiyorum ! Affetmeyeceğim !
Gücünü acıdan alır insanlar.
Acıyla daha iyi başetmek için.
Sen de baştan aşağıya acılarla dolusun..
Tamam sıkma sen gözlerinin suyunu..
Acı çekmek özgürlükse zgürüz İkimizde..

KADIN:
Bana görmeyi öğretti,
Anlamayı öğretti,
Şevkati öğretti,
Gözyaşlarımdan utanmamayı öğretti
Elimi kolumu bağladı birde
Sarma artık kimseyi
İnanma artık yalandan uzatılan ellere diye.
Artık sadece bir beden kaldı
Ellerim yok, yardımına koşacağım
Yüreğine dokunabileceğim parmaklarım yok..

ERKEK:
Yürek dediğin şeye illa parmakla mı dokunmak lazım?
Senin dünyayı fethettiğin ayakların ne güne duruyor.?
Arada Şaka yapmak lazım.
Evet ellerdir çogu zaman yüreği harekete geçiren..
Ama çoğu zaman..
Çaresiz oldugun zamanda ise gözler gelir o kalbin kalbine..
Bak herseyi öğrenmişsin de bunu mu öğrenemedin be kadın !

KADIN:
Ayaklarım yürümeye acizken
Elim kolum bağlıyken
Gözlerimi giden kör etmişken
Benden çok şey istiyorsun adam!
Benim verebileceğim bir kalbim var artık o da biraz hasta
Biraz titrek
Biraz ürkek
Kimse istemeyecek biliyorum. Ruhum yine bedenimde kalacak...

ERKEK:
Çok şey değil Kadın! Birazcık gülümse yeter.
Arada kalbin 'Tıktık'lasın yeter..
Ben buranın eskicisiyim..
Yıpranmış titrek ürkek hasta kalpleri alırım,
Biraz sevgi biraz aşkla onarırım ..
Sanki tek kalp sen de var..
Ruhun senden gideli çok oldu..
Dün uyurken öptüm yanagından..
Ve çekip giderken, ruhun da ayrılmadı yanımdan..
Ve artık, benım sende olmadıgım kadar,
Sen bendesin..

Görmeye, yaşamaya değer farkındalıkla.

Karanlık bu denli hakimken
Kalemime ve kağıdıma,
Düşünmeden yapamıyorum bazen
Az önceki o güzel zaman aralığını
Pencereden dışarıya bakarken,
Odamın hemen dibindeki sokak lambası,
Etrafında dans eden bir sinek?
Hayır, sinek bu kadar parlak olamaz
O canlıya katılan birkaç tane daha…
Neydi onlar?
Bu saatte bana yalnız değilsin diyorlardı sanki
Birkaç tane ateş böceğiydiler.
Fark etmem için yaklaşmaları yetti.
Güzel bir danstı yaptıkları
Sabahın  habercisi kuşların şarkılarıyla.
Hevesli, yaşam dolu birkaç böcek
Ahenkleri görülmeye değer.
Kuşların şarkıları dinlenmeye değer.
Ve yaşam, sonuna kadar hissetmeye değer.
Pencereyi kapatırken tüm hayata
Onları kendi yaşamlarıyla baş başa bırakmak.
Kendi yaşamıma, düşüncelerime dönmek
Acı olan ne?
Sadece bırakmak yaşamı yaşamaya
Ve uykuya dalmak birazdan
Hayal dünyama merhaba demek
Yaşamaya değer diyebilmek sonunda
Fark edebilmek her şeyi
Hissedebilmek, bakarken görebilmek
Zevk alabilmek görmüş olduklarından
Sadece mutlu olabilmek gerek
Umut dünyasına gözlerini kapamamak
Merhaba demek onlara seni anlamasalar da
Merhaba demeleri danslarıyla böceklerin
Ben anlamasam da belki
İyi geceler diyebilmek duyacak kimse olmasa da
Geceye, böceklere, kuşlara, uyuyan insanlara…
Uyanan güne günaydın diyebilmek
Birazdan uyuyacak olsam da.
Kalbinin atıyor olması
Nefes alabiliyor olmak
Sadece yaşamak işte hayatı
Farkındalıkla…
İyi geceler uyuyanlar, uyanacak olanlar.
Günaydın yeni bir gün
Yaşamaya değer gün
13.06.11  03.37

Dolaştı kelimelerim.

Uykusuzluk demlerini yine en dibine vururken, kelimelerimin ayağını dolaştıran, tökezletecek kadar karşısına çıkanlar neydi? Neydi beni bu gecelerde bu kadar halsizleştiren yaşamaya? Kuşlar gece ötmez diyenlere hak vermemek geliyor içimden. Yalnızlığımı paylaşan geceme ses getiren o ufacık ala kuşları yok saymak ihanet değil de ne ki?
Yine takılıyorum düşüncelerime. Yok yok artık korkmayacağız dedik ya. Korkmayacağız işte hayatın getirdiklerinden. Mutluluğu tatmayı öğrenecektik hani?
Nefesim kesiliyor sanki Allahım. Ellerim titriyor, yine hissedemiyorum aldığım nefesi. Sanki, sanki kaynar bir su içime çektiğim, hava değil bu. Bu kadar sert olan, canımı bu kadar acıtan, uykularımı bölen, gözlerimi nemlendiren, insanlara hayat veren hava değil sanki şu an içime çektiğim.
Sessizlikmiş ya gece bir ben mi gürültülü buluyorum? Bir ben mi duyuyorum yoldaki köpeğin patilerinin sesini, ya karşı balkonda duran kadının gözyaşlarının sesini, rüzgarın uğultusu, göğsümün içinde atan o iki odalı et parçasının sesini… bu kadar umursamazken ruhlar ben neden umursuyorum hayatı? Tekdüzelik mutlulukken bir çoğu için ben, ben neden bu kadar düşünüyorum yoldaki yavru köpeği, ağlayarak yanımdan geçen insan için neden bu kadar üzülüyorum, abartıyor muyum? Yoksa sadece kalbimi gizlemiyor muyum?
Dolaştı kelimelerim tekrardan,
Karıştılar birbirlerine belki,
Adı olmayan bir dansın adımlarıyla
Sahnesini aldılar aklımın köşesinde
Düşüncelerimle yarıştı nabzım,
Yine ve yine nemli gözlerim,
Kesik nefesim,
Hissiz düşüncelerim,
Ağır sol tarafım…

Birileri nefes alıyor.

Nefes alıyorum…
O sırada, canım acıyor belki, belki birileri doğuyor, birileri ölüyor, birileri ağlıyor, birileri aşık oluyor, birileri kaza kurşununa kurban gidiyor, birileri aşkını yitiriyor, birileri aşkıyla yaşıyor sadece, birileri aşka dokunuyor, birileri kadınına/erkeğine dokunuyor soluksuz, birileri hayattaki anlamını yitiriyor, birileri yitiyor sadece, birileri sadelikten yakınıyor, birileri gösterişten kaçıyor, birileri göremiyor, birileri yürüyemiyor, birileri doğmadan ölüyor, ve birileri kaybediyor, sadece kaybediyor... birileri 3 kuruşun hesabını yapıyor, birileri binlerle oynuyor, birileri seviyor, birileri sevmekten bile korkuyor, birileri yaşamak zor diyor, birileri yaşamak için çırpınıyor, birileri anne yeter diyor, birileri anne ne bilmiyor, …
Nefesimi veremiyorum, bu kadar şey olurken zor geliyor.

Bir kadın doğmak (burukluklara dair)

Bir kadın doğmak;
Ailenden bazılarının seni erkek olarak isterken senin kadın doğmandır.
Sen büyüdükçe hayatı senin için daraltmalarıdır sözde iyiliğin için.
Ergenliğe girdiğinde can acıtan şekilde vücudunun değişmesidir.
Büyüdüğünü hissetmektir, her ay çektiği sancılara katlanırken.
İlk aşkının babası olmasıdır, güvendiği tek erkek O’ dur çünkü.
Yıllar geçtikten sonra evlilik zamanının gelmesidir o istese de istemese de
Sevdiği belki de hiç bilmediği bir erkekle evlenmektir.
Evliliğe alışmasıdır ev işlerini yaparken, kocasına kendini adarken.
Gebe kalmaktır yeni bir yaşama
O içinde büyürken vücudunun değişmesidir
Karnındaki çatlakların acımasıdır çoğu zaman. Geceleri sancılarla uyanmasıdır belki de.
Zamanı geldiğinde dünyaya getirmektir yavrusunu.
Normal doğumuyla sancı çekmesi, çocuğu için kesilmeyi feda etmek,
Normal doğum olmuyorsa yavrusu için karnının kesilmesine göz yummaktır
Anne olmaktır...
Ve doğan bir kız çocuğuyla devam etmektir kadın olmak

...

beni karanlıklara sürme
dört nala koşarım
aydınlıklara itme beni
bulutlara düşerim
dur kıyma bana
başka cana cananım
sal beni
sensizlikle nefes alırım

bir not

Ne zordur mutlu başladığın günü mutlu bitirmek. Hep bir hevestir dolu dolu yaşayabilmek bir günü. Yaşamışsındır aslında. Mükemmeldir o gün ya son dakika telefonuna bir mesaj gelir, ya birisi arar, ya bir arkadaşını görürsün...
Hemde görmemen gereken bir arkadaşını sonra film başlar, mesaj atar sana sorun sen bile değilsindir aslında. Eşlik ettiğin arkadaşlarının bitmeyen bir durumudur. Sende patlar konu ortak arkadaş sensindir. Arada kalmazsın aslında hiç. İki tarafıda seviyorsundur. Sorun ne yapacağındır. Vereceğin karar o an için birşey ifade etmese de dönüşte anlarsın ki hayat kurtarmışsındır. Hemde birden fazla...
Şimdi eksileri ve artıları yazalım hadi. Bir süre arkadaşlarınla eğlenceli vakit geçirmek artı. Bitti bile. Kardeşim dediğin insanın deliye dönüşünü görmek, donup kalmak olanlara, ağlamak, tanıyamamak, bir sonu seyretmek yok yok hatta noktayı koymak, hiçbirşey yapamamak, kalbini yatıştırmaya çalışmak, kendini avutmak gülen surat takliti yapmak yine yeniden... Bunlarda eksiler.
Ve sana gelelim hayat bu gün de bana zordun, bu günde beni sınadın. Ama bak öğrenmişim düşe düşe nasıl kalkılacağını. Bu da en büyük artın bana.
Bir de ben sana eksi vereyim mi? Neden mi? Görmüyor musun bu omuzlar küçük, taşıyamıyor işte, bak yine dizlerim kanadı, yine düştüm acılara...

Ben yine aptalım diyeceğim.

Hep kaçtım insanlardan. Suskunluğuma giderdim derdim olduğunda. Daha çok kalırdım insanların ortasında o zamanlar. Bıkardım etrafımdakilerden işte. Melankoliye açlığım had safhadaydı. Şimdi bakıyorum kendime yalnızım. Hangimiz yalnız değiliz ki aslında…

Kendine zaman ayırdıkça rahatlar insan dediler bana. Ayırdığım zaman günleri geçti ayları buldu. Rahatladım da aslında. Farklı bir huzura ermiştim kendimce. Koptum insanlardan. En yakınlarımdan bile bazen. Duymadım dediklerini çoğu zaman. Sadece ben iyileşmeye çabalıyordum. İyileştim de aslında.

Şimdi sıkılıyorum kendimden. Nedenini bilmediğim bir bıkkınlık var elimde. Düşüncelerimden duygularımdan. Düzeltemediğim hallerimden daha çok. Kendime zaman ayırdıkça isteklerime yoğunlaştım. Müziğim bana göreydi, kitaplarım benim için özeldi, duvarımdaki kağıtlarda sadece benim darbelerim vardı. İçime kapandım daha çok. Derinlerime indim bilmeden. Orada beni bekleyenleri düşünmeden. Yitirilenler, bırakılanlar, teslim olduklarım, salaklıklarım, “Ben aptalım!” dediğim onca saçmalıklar.

Şimdi hesabını yapıyorum kendi dağıma çekilmemin. Uzaklaştım insanlardan, sıkılıyorum uzun süreli kargaşalardan, anlamsız geliyor birçok insan, birçok zaman. “İşim var.” diyip eve kaçar olduğum onca zaman…
Bilmiyormuş gibiydim derinlere dalmamın sonuçlarını. Siren sesleri bir benim kulaklarıma çaldı. Bende ne çok itfaiyelik iş var bu şehirde diyordum. Aldandım. Aldattım daha çok kendimi.

Şimdi çok sıkıcıyım kendime bile. Biliyorum gidenler olacak, gitmeyenler kalacak, birçok sefer
“Ben aptalım.” Diyeceğim yine…

Ben terziydim ruhlara

Evcilik misaliydi hayat
Bizde oynuyorduk umursamazca işte
Neyin ne olduğunun farkında değildik belki
Ben terzi olmayı seçtim
Siz neydiniz o zamanlar bilmem
Kesip biçiyordum farkında olmadan
Dikiyordum ruhlara uygun elbiseler…
Şıkır fıkır sevinç
Koyu buhran
Beyaz saflık
Ve daha bir sürü elbise.
Küçücük ruhlar varmış gölgesi büyük.
Koca koca elbiseler biçmişim aldanıp
Belki bir gün içi dolar diye daraltmadım
Doldurmaya çabaladım eksik olan yerleri
Unutturmak istedim acıları
Sevinci, merhameti, sadakati
Doldurmaya çalıştım elbiselerin içine
Doldurdukça eksildi
Eksildikçe doldurdum belki
Sen ruhların boş kalan kısmını doldurursun
Ve giderler dedi ustam
Bu kadar kolaymış aslında
Görmezlermiş ruhuna ruh katanları
Umursadıkları ruh katan terzi değilmiş
Dolan ruhunu ve dolana bakanları görürlermiş
Ne bir el sağlığı ne de bir minnet!
Sana ne kalır diye sorarsanız
Artıları eksileri yazdım bilirkişi tavsiyesiyle
Giden zaman, eksilen ruh en büyük eksi,
Kazanılan ders en büyük artı?
Artı! Ne dram ama…

...

saatler yine sabahı gösterir oldu.
bak gün doğuyor yavaştan...
renkli gölgeleri var artık bulutların,
sokak lambalarıyla yoğrulan...

salındım yine dışarı
aşırı ruhum durmuyor...
bitmemekte zaman,
geçmemekte gönlüm hep harman.

kulaklarımı dışarıya sağır eden
sen misin müzik sesi?
ıssız sokaktaki ayak sesimi,
duyurmaz oldu keman sesi.

ruhum doydu kaldırımların nemine
gözüm doldu sen neminle.
coşmalı artık ey gün!
sal yağmurlarını üstüme...

06.06 ,06.04.2011

Bana dair bir kaç aciz söz

 Küçük bir çocukken oyun oynamaya başlar hayat insana kardeşin yoktur belki. Belki de vardır ama yok dan bir farkı yoktur o zaman bütün oyunlarının tek kişilik oyuncusu senaristi ve yönetmeni olmaya başlarsın. Büyürsün yavaş yavaş anlatmaya çalıştığını dinleyen azdır yada anlayan kimse bakmıyordur senin baktığın aralıktan hayata. Senin anlamlar yüklediğin o minicik kağıt parçası bir başkası için çöp gibi fırlatılıp atıldıysa o zaman başlarsın belki birşeylerin ters gittiğini anlamaya. Suskunlaşırsın çoğu zaman sen bile kendini çözemezken insanların seni anlamasını beklemekten vazgeçersin usul usul. Seninle olan şeyler çoğu zaman kulaklığındaki müzik, odandaki kitaplar olur. Senin anlatabildiğinde kaleminin her darbesiyle şekillenen kağıt olmaya başlar yazılarını biriktirdiğin ciltli o küçük defterindir belkide artık senin mahremin haline gelmiştir bile. sakınırsın kimseye göstermek istemezsin. Büyüyorsundur, hayata kayıplarla devam etmeye başlarsın, çocukluk arkadaşını kaybettiğinde annen bile anlamamıştır belki seni. Sokaklara atarsın kendini, ağlarsın deli gibi kimse anlamazken seni sırtını yasladığın duvarda bulursun desteği... onun verdiği soğukluk rahatlatır seni. İnsanlar yüzüne sebepsiz boşlukta bakarken sen hıçkıra hıçkıra ağlarsın yaşamanın nefes almanın zorluğuyla... ve kayıpların devam edeceği gerçeğini öğrenmiş olmanın verdiği acıdır belki zor gelen... her seferinde biraz daha yalnız kalmak...
Sonra seversin, belki sevginin karşılıksız çıkması bir kez daha yalnız bırakır seni. sonra unutursun onu da, yada onun gibi birşey işte. devam edersin hayallerin vardır geleceğine dair. kendi yolunu çizmişsindir belki yapmak istediğin ile sana yaptırılan arasında dağlar kadar fark varken yalnızlık seviyen hızla yükselmeye başlamıştır anlarsın... Bak yine sevmeye başlıyorsun, belki diyorsun içimde kirletmeden sakladığım bu sevgiyi verebilrim ona diyorsun ve sonradan anlıyorsun senin baş kahramanın yapmaya çalıştığın adam kendi oyununda gecikmiş bir oyuncu yerine bir süreliğine seni kullanmış. Bak bir kademe daha yalnızsın artık. Peki şimdi diyorsun bakıyorsun hayatına, evet biraz hastasın da artık, kalp ritmin hiç normal değil hayat gibi. Ani bir terkedişle acı vereceğin insanları düşününce kendini soyutlamaya çalışıyorsun biraz daha ve düşününce gerçekleri, seni seven insanları, sevdiğin onca insanı korkuyorsun yaşamaktan da ölmekten de... Artık ikilemde kaldın, korktuğun her şey adına ne yapacağını bilemezken düşünürsün uzunca süren yalnızlık köşelerinde...

Evet ailen vardır, evet canın ciğerin dostların vardır. Uykuya dalmak için gözlerini yumduğunda yatağını paylaştığın insan bile uykunda seni koruyamıyorsa, işte o zaman bil ki herkes yalnız bu hayatta...

Anlat

Hepmi yanlışsın bana? Hep mi doğru zannederken aslında yanlışa koşuyorum bilmeden? Nefesimi yitiriyorum her seferinde, Daha da çok çaresizleşiyorum, inciniyorum görmüyor musun? Güçsüzleşiyorum, yitiyorum karşında her gecen gün... Etrafımdaki insanlara bakıyorum da en çok ben yaralanmışım farkında bile değilim Baksana bana ne olur yolunda gitmeyeni söyle Yoksa ben mi yanlışım? Düşüncelerim? Onlarda mı sorun yoksa? Ne olur sessiz kalma artık! Dermanım kalmadı soluğumda Gücü gitti nabzımın Çabuk yorulur oldu kalbim atışlarındaSusma...Bir şey söyle Kal yanımda, sen terketme Söyleyeceklerin canımı yaksada Ne olur... Beni sensiz, gerçeklerden yoksun bırakma Tekerrür mü yoksa herşey? Sil baştan desem, inansam sana Güvenebilsem kollarındaki huzura Saracağına inansam sevginle Söylemeyeceksin değil mi? Anlatmayacaksın eksik olanı Ama gitme, yalanları istemiyorum artık İstemiyorum işte Bir seni, gerçekleri istiyorum Tokat gibi çarpsa da anlat işte Sustun yine... Hey! Gitme!...

Gittin. Yardım bile etmek istemedin Yalnızlığı biçtin yine bedenimeYargılama sakın yapacaklarımı...

Ah Ben

Belki hiçbir şey yok yollarda, biraz dikkat ettiğinde fark edersin iki taşın arasından kafasını çıkarmış yaşam belirtileri saçan papatyayı. Neydi gerçekten yaşamak? Hayatın kollarına bırakmak mı? Hayata sıkı sıkı tutunmak mı? Her yer düz, yavan ve zorken çok mu zor umut? Bir umut diyerek başlamaz mıyız aslında her şeye belki de başlamayız. Garantici bir dünyada baştan çok, sonu düşünerek yola çıkmıyor muyuz? Ne peki bizi bu kadar karamsarlığa sürükleyen? Ölümler, hastalıklar, adaletini savunduğumuz ama adaletsiz olan dediğimiz dünya… neydi gerçekten. Hep mutlu olunmaz doğrudur. Ancak her an da acı çekerek yaşanmaz ya! Acının kaynağı aslında biz değil miyiz? Her şey kendi benliğimizde başlamıyor mu aslında. Kurup kurup tekrar oynatmıyor muyuz yaşanılanları düşüncelerimizde. Oynattıklarımız çoğu zaman da hayal kırıklıklarımız, üzüntülerimiz değil mi? Mutsuzsak sebebi yine biz değil miyiz aslında…
“Ah hayat…” la başlayıp sonuna bir sürü suçlamalar doldururken kaçımız ab ben diyor? Artık başkalarını suçlamak yerine “Neden böyle yaptım? Ah ben…” li cümlelerle kendimizi sorgulasak ya…